Cüneyt Gedik Collection Hakkında : Babası Güdül’de savcıyken Ankara’da doğdu. Babanın peşinden gidilen Kayseri ve Sivas çocukluk anılarının mekanıydı. Kırlar,ellenmemiş doğa Sivas’ta ki evin penceresini kapatan yazlık sinemanın perdesi ve sinemada oynayan Türk filmlerinin sesi çocukluk anılarını oluşturdu. Yargıtay savcısı babanın detaycılığı, Gedik’in de hayatı ayrıntıların üzerine kurmasına neden oldu.
Değiştirilen şehirler, geride bırakılan bazen veda bile edilemeyen arkadaşlar kendi kahramanlarını yarattığı bir çocukluk dünyasının kapılarını açtı. 8 yaşına geldiğinde son tayin yeri olan Ankara’ya yerleşildi Gedik buraya kendi yaptığı kukla arkadaşlarını da getirmişti. Başları kağıt ve tutkalla yapıyor vücutlarına kumaş parçalarından elbiseler dikiyordu kuklaların.
İsimleri yoktu, bazen insan bazen hayvan oluyorlardı heykelcikler.Bu renkli dünya önce kendinden bir kaç yaş büyük ağabeyinin ardından da sınıf arkadaşları ve aile dostlarının dikkatini çekti. Artık seyircisi de vardı.Yeni kuklaları , tipleri merakla bekleyen seyirciler. Gösteriye sihir de katılıyordu çoğu zaman, sihirbazlık numaraları seyirliği tamamlıyor yeni numaralar için aletler yapıyordu.
Orta öğrenimini T.E.D. Ankara Kolejinde tamamladıktan sonra 80’li yılların yoğun siyasi havasında sözlerin havada uçuştuğu baskının keskinleştiği bir ortamda kendini ifade edebileceği bir alan olarak gazeteciliği seçti ve A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okuluna girdi. Gazeteci olmadı ama buradaki arkadaşlıkları ve fikirsel ortam ne istediğine karar vermesine yardımcı oldu. 1985 yılında cesur bir kararla gazetecilik eğitimini yarıda bırakarak Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi heykel bölümüne geçti. Hayalleri sınırlanmamalıydı yıllar sonra yollara düştü tekrar, çocukluğundaki gibi bozkır onu çağırıyordu. Doktor bir arkadaşının mecburi hizmet için gittiği Kapadokya onu büyüledi. Doğal oluşumlar sanki söylemek istediklerini ondan önce söylemişti. 8 yıl kaldı Kapadokya’da Avanos'ta. Bu olağanüstü açık hava heykel müzesi, doğaya uyum sağlamış onun içinde kaybulmuş çömlekçiler yeni bir dönemin içine çekti Gedik’i. Önce çömlek atölyelerinde ustaları izledi onların tezgahlarından çıkanları giydirdi deriyle. Daha sonra kızılırmağın kızıl çamuruna kendi şekil vermeye başladı. Çamurdan rölyefler yaptı.
Deriyle çamuru, çamurla deriyi birleştirdiği bu dönem eserlerinin tamamı yurtdışına gitti. Her şeyi bırakıp döndü Ankaraya yeniden.Kapadokyadan topladığı antika parçalara yeni formlar verdiği çalışmalar çıktı bu dönemde ortaya. Ahşapla duruldu. Son parçalarla bozkırla hesabını kapatan sanatçı bir süre sadece takı tasarımı yaptı.Çizimlerini istediği gibi uygulatamaması bu kez onu gümüşle buluşturdu.Tamamen kendine özgü tekniklerle gümüş işlemeye başladı. Takı yapıyordu ama onlar heykelsi formlara bürünüyordu.Heykelimsi takılar.
Hemen hemen her tür malzeme ile çalışan Gedik gümüşü sevdi. Gümüş saftı onun için, tertemizdi rengi denizi andırıyordu, hep özlediği denizi. Deniz özgürlüktü, sınırsızlıktı kendi kurallarını kendi koyan, tıpkı kendisi gibi. Gümüşse bakım ister bakmazsan kararır, bırakıp gitmeye gelmez. Sanatçı da bırakmaz bir daha gümüşü ve denizi . Formlar gittikçe büyür tamamen heykele döner, düşlerinin şekillendiği gerçek üstü yapıtlar çıkar ortaya. Gümüş heykellerde de, takıda kullandığı kendi tekniğini kullanır.
Ankara’da kendi atölyesinde sürdürüyor Cüneyt Gedik çalışmalarını hala. Ankaralı bir kaptanım ben diyor. Çölün kaptanı. Bozkırla denizi kavuşturuyorum, yoğuruyorum, karıyorum yontuyorum yontuluyorum.
Cüneyt Gedik Collection ile ilgili etiketler : Cüneyt Gedik, Cüneyt Gedik Takı, Cüneyt Gedik Aksesuar, Cüneyt Gedik Türkiye, Cüneyt Gedik Gümüş, Cüneyt Gedik Pırlanta, Cüneyt Gedik Giyim, Cüneyt Gedik Takılar, Cüneyt Gedik Heykeller, Takı, Gümüş, Heykel,